Bir Dilim Baklava (Hidayet Kurhan'ın bir anısından)

BİR DİLİM BAKLAVA (Hidayet kurhan’a)

Bizim çocukluğumuzda Yerli malı yurdun malıydı, her Türk onu kullanmalıydı. Cumhuriyetin ilk yıllarında tüm ülke tarafından kutlandığını, yıllar sonra dönemin gazetelerinden, fotoğraflarından öğrendiğimiz yerli malı haftası;

70'lere gelindiğinde içeriğini ve ideolojik anlamını büyük ölçüde kaybetmiş ve "meyve yeme haftasına dönüşmüştü. Önce hangi öğrencinin hangi meyveden kaç kilo getireceği tespit edilirdi. Bu günün meyveleri arasına giren Kivi ne yetişiyor, ne de ithal ediliyordu.

70'li yıllarda çocukların hiçbiri ananas tatmamışlardı. Hiç muz yememiş olanlar bile çıkabiliyor ve yerli malı haftası, yoksulluk nedeniyle hiç muz tatmamış olan çocukların bu efsanevi meyveyi tatmasını sağlıyordu.

İşte bu yılların yaşandığı günlerde yine bir yerli malı haftası gelmişti, Ankara’nın kenar mahallelerinin birinde Maddi durumu iyi olmayan bir ailenin çocuğu idi.

Tesadüf yerli malı haftasının kutlanacağı günün bir gün öncesinde babası eve biraz baklava almıştı.
O akşam yemekten sonra adeta bayram havası ile baklavayı çayla beraber bir güzel yediler.

Ertesi gün okula giderken kutlanacak olan yerli malı haftası için annesi küçük bir kavanozun içine 1 tane baklava, bir kaba da zeytin peynir biraz gözleme koymuştu.

Sınıfta kutlama başlarken bütün çocuklar getirdiklerini çantalarından çıkarıp sıranın üstüne koymaya başlamışlardı. Neler yoktu ki, börekler çörekler, kuru yemişler, mevsim meyveleri sıralara sığmıyor düşmesin diye çıkarılanlar itina ile sıra üstüne yerleştiriliyordu.

Sınıfın en haylaz en gıcık çocuğu başına dikildi ve gülmeye başladı..

- "O baklavayı fareler için getirdin galiba" dedi ve kavanozu kaptığı gibi havaya kaldırıp sınıfa gösteriyor, kahkahalar atıyordu.

O anda utancından yerin dibine girip, başını önüne eğip, her şeye lanet edip sınıftan kaçmak istiyordu. Sınıftaki çocukların gülüşü kulaklarını çınlatıyor, başı uğulduyor, boğazı düğümleniyordu. Herkesin gülmesi sanki saatler sürmüştü.

Ağlayarak okuldan çıktı, eve giderken hala kulaklarında gülüşme sesleri duyuyor gibiydi. O yolun nasıl bittiğini, eve nasıl geldiğinin farkında bile değildi. Bir tek şey istiyordu, eve gelip annesine bağırmak, çağırmak bu gülünç duruma düşmesine sebep olduğu için hırsını ondan almak. Eve girer girmez ayakkabısını çıkarırken hıçkırıklar içinde annesine bağırmaya başlamıştı.

-"Nasıl bir tane baklava koyarsın sınıftakilerin çantalarında bir sürü yiyecek vardı bende ise bir baklava biraz zeytin, bir dilim peynir bir gözleme beni rezil ettin" diyor, söylerken hıçkırıyordu.

Annesi yanına geldi eğildi yanaklarını tuttu, gözlerinden akan yaşı eliyle sildi ve buruk bir sesle yavrum yuvrum yavrum benim;

-"Akşam baklavalardan benim payıma düşen sadece bir dilimdi yavrum" dedi.

Yani akşam onlar sevinç içinde baklava yerken annesi yememiş, ertesi günü oğlunun yerli malı haftası kutlamasına götürmesi için ona ayırmıştı.

O anda ağlaması durdu, bir tuhaf oldu bu defa annesinin şefkatle avuçları arasında tuttuğu yanaklarında anacığının sıcaklığını hissediyor, kendimden utanıyor, annesine bağırdığı için ise kendinden nefret ettim ediyordu. O anda annesine sarılmak istiyor, fakat bunu bile becerecek cesareti bulamıyordu çünkü utancından bunu yapmaya yüzü kalmamıştı…

Biliyordu annesi ona bağırdığı için kırılmaz ama o kendime kırılmıştı. Payına düşen bir dilim baklavayı yemeyip ona ayıran böyle bir anneye bunu yaptığı için. Ne zaman bir baklava lafı geçse, ne zaman bir pastane önünden geçse, ne zaman bir baklava görse hep onu anısını hatırlar ve 10 yaşında yaşadığı bu anısında Anneciğine bağırdığı için ALLAH ‘ın beni affetmesi için dua ediyor.

O zamandan bu zamana ağzına almadığı tek tatlıdır baklava... Ana yar dır, Ana gül dür, Ana bahardır..

Değerli kardeşim Hidayet Kurhan ın bir anısından

DİL-İ BİÇARE

ANLAT DİL-İ BİÇARE'DEN, 
SUN DA İÇSİN YAR ELİNDEN
YANİ HEP BİLİNEN,
ŞEYLERDEN OLSUN
SEN SÖYLE DEDE'NİN
"ZÜLFÜNDEDİR BAHT-I SİYAHIM" BESTESİNİ

MEVLANA'DAN

Hergün bir yerden göçmek, ne iyi,
Hergün bir yere konmak, ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş,
Dünle beraber gitti. Cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi Yeni şeyler söylemek lazım...

NOKTA-I ESRAR

Kur’an’a İncil’e Zebur’a Tevrat’a
İman eden etmiş vahdet-i zata
Biri nefye memur biri ispata
“Lâ, illâ” da, “illâ, lâ” da olamaz
Seyrani