Zenbilli Ali Efendi'nin Dirayeti

    Bilindiği gibi Yavuz Sultan Selim, şiddetiyle ve hiddetiyle meşhur bir Osmanlı Padişahıdır. Yavuz zamanında, İranla İmparatorluğun arası son derece açılmıştı. Yavuz, Şah İsmail'i bozguna uğrattıktan sonra bütün alevileri kılıçtan geçirmiş ve İstanbul'a dönerek, aynı şeyi hristiyanlar için de plânlamaya başlamıştı. Bu mesele hakkında, yani hristiyanların da kılıçtan geçirilmesi hakkında, Şeyhu'l Islâmı Zenbili Ali Efendiden fetva istedi.

      Şeyhu'l İslâm ise, gizlice patriğe haber gönderip meseleyi bildirdi ve padişahın huzuruna bir heyet göndermelerini tavsiye etti. Rum patriğinin padişahın huzuruna çıkmasını ise, Sadrazam Piri Mehmed Paşa ile görüşen Şeyhu'l İslâm Zenbili Ali Efendi temin etmişti yine.. Rum Patriği padişahın huzuruna çıkmak üzere Edirne'ye geldiği zaman, Piri Mehmet Paşa sözünde durdu ve heyet huzura kabul edildi. Yavuz:  

    — İsteğiniz nedir?

      Diye sorduğunda, onlar Şeyhu'l Islâmın verdiği talimat üzere şunları söylediler:  

    — Sultanım, dedeniz Fatih, İstanbul'u aldığı zaman hiçbir şekilde İslâm dinine girilmesi için icbar etmedi. Hatta hristiyan din adamları Fatih'ten büyük yakınlık gördüler ve kiliselerde ibadetlerine devam ettiler. Eğer yanmamış olsaydı, size Fatih'in fermanını bile ibraz edebilirdik. Hem Kur'an-ı Kerîmde de: «Dinde icbar yok» buyurularak bir serbesti ve hürriyet tanımıştır, dediler.

      Rum heyetinin bu sözleri, huzurda bulunan bazı yaşlı yeniçerilerin de tasvibiyle Yavuz «Kılıçtan Geçirme» kararından vazgeçiyor ve bütün kiliseleri camiye tebdil etmekle yetiniyor.  

    Hristiyanlara ise dilerlerse ahşap olmak şartıyla kilise yapmalarına müsaade ediyor.

      Bu mes'elede görüldüğü gibi, Zenbili Ali Efendi, İslâmî hükümlerin tatbikinde hiçbir zaman hissî hareket etmemiş ve daima İslâmî çerçeve içinde kalmayı tercih etmiştir.

DİL-İ BİÇARE

ANLAT DİL-İ BİÇARE'DEN, 
SUN DA İÇSİN YAR ELİNDEN
YANİ HEP BİLİNEN,
ŞEYLERDEN OLSUN
SEN SÖYLE DEDE'NİN
"ZÜLFÜNDEDİR BAHT-I SİYAHIM" BESTESİNİ

MEVLANA'DAN

Hergün bir yerden göçmek, ne iyi,
Hergün bir yere konmak, ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş,
Dünle beraber gitti. Cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi Yeni şeyler söylemek lazım...

NOKTA-I ESRAR

Kur’an’a İncil’e Zebur’a Tevrat’a
İman eden etmiş vahdet-i zata
Biri nefye memur biri ispata
“Lâ, illâ” da, “illâ, lâ” da olamaz
Seyrani