Hacı Bayram Velinin Şiiri

Hacıbayram veli biliyorsunuz doğrudan yönetime tasarruf eden bir mübarek, döneminin hünkarını kendine mürid etmiş, hatta onunla iktifa etmemiş, ondan sonra gelecek hünkara da ipotek koymuş ve onun mürşidini müridleri arasından yetiştirmiş Akşemddin hz.lerini ve daha da ilerisi o sülale yönetimden uzaklaştırılınca da başkenti çekmiş ankara ya getirmiş, Ankara nın başken olduğu yılı bir hatırlasana yolu izi olmayan ölü bir şehir, kimsenin adını sanını bilmediği bir kent. hatta 27 aralıkta atatürk ün ankara gelişini hala dikmen sırtlarında dağın başında kutlarlar.

hazret o şiirinde anlattığı ankara hem de bak nasıl anlatır.

Çalabım bir şar yaratmış
İki cihan aresinde
Bakıcak didar görünür
Ol şarın kenaresinde

hazret bir şehir anlatıyor bu şiirinde iki cihan arasında, yani dünya ve ahiret arasında o şehir ölü bir şehir tıpkı mezarlık gibi diyor. veya yıkılan bir imparatorluk ile doğan bir imparatorluğun geçiş yerinde diyor sanırım.

Nâgehan ol şara vardum
Ol şarı yapılur gördüm
Ben dahi bile yapıldum
Taş ü toprak arasınde

ansızın o şehir imar edildi diyor hem öyle bir imar ki ben dahi o imardan nasip aldım taş ve toprak yığını arasında derken cumhuriyetle birlikte o şehrin ne denli büyüdüğü ve imar edildiğini anlatıyor bu gün türbesini biliyorsun bir tarafta roma kalıntısı taş yığınları biraz ötede de antik diye yıkılmamış bir toprak yığını var. ve ikisinin arasında hacı bayram cami ve türbesinin bulunduğu yer de imar edildi.

Ol şardan oklar atılur
Gelür ciğere batılur
Arifler sözü satılur
Ol şarın bazaresinde

hazret o anlattığı şehiri anlatırken o şehirin karar makanizması olduğunu söylüyor ve diyor ki oradan alınan öyle kararlar vardır ki, ok gibidir nice canları acıtır diyor bunu bu gün görmek mümkün. hatta o şehirde arif geçinen öyle insanlar varki ve öylesine ayağa düşmüşlerdir ki tıpkı pazar yeri gibi kıymeti harbiyesi de kalmamıştır.

Şagirdleri taş yonarlar
Yonup üstâda sunarlar
Çalabun ismin anarlar
Ol taşun her pâresinde

bütün bunlara rağmen ilim tahsil eden öyle öğrenciler var ki bu şehirde adeta taş yonar gibi, diyor ve o zorluk içinde dahi zikrullahtan ayrılmazlar diyor.

Şar dedikleri gönüldür
Ne alimdir ve cahildir
Ariflerin canı sebildir
Ol şarın kenaresinde

derken de hazret birden bire kendi asrının değil gelecekteki bir sırrı anlattığı için biraz pişman ama konuyu gönüle yönlendirmeye çalışıyor. ve yine dayanamıyor o şehirde ki arifleri ne alim ne cahil ikisi arasında kaldıklarını anlatıyor ve şehrin kenarında o kadar çok arif varki diyor bu ankaranın etrafına baktığınızda da bunu müşahade etmeniz mümkün, pursaklarda, bağlumda, kazanda, yenikentte, gölbaşında mamakta, karapürçekte post sahibi o kadar çok insan varki sebil diyor.

Bu sözü ârifler anlar
Cahiller bilmeyup tanlar
Hacı Bayram kendi banlar
Ol şarın menâresinde

ama yine dayanamıyor ve bunları gören ve anlayan ariflerin de olacağını söyleyen hazret diyor ki, ben kendim çağırıyorum onları minareden diyerek de geleceğin o yeniden doğacak imparatorluğun kurucularını yöneticilerini onun camisini bilen ve onun minareden kendi çağırdığı insanlardan çıkacağını anlatıyor.

sağlıcakla kalın dostlar,

sürçi lisan ettimse affola
bostancıya tere satmaya kalkan biri olarak görün. ve bağışlayın

tasavvuf arif olmaktır hakimen adetullaha
tasavvuf cümle ehl-i derde derman olmağa derler
tasavvuf ten tılsımın ism miftahiyla açmaktır
tasavvuf bu imaret külli viran olmağa derler
............

tasavvuf günde bin kere ölüp yine dirilmektir
tasavvuf cümle alem cismine can olmağa derler

DİL-İ BİÇARE

ANLAT DİL-İ BİÇARE'DEN, 
SUN DA İÇSİN YAR ELİNDEN
YANİ HEP BİLİNEN,
ŞEYLERDEN OLSUN
SEN SÖYLE DEDE'NİN
"ZÜLFÜNDEDİR BAHT-I SİYAHIM" BESTESİNİ

MEVLANA'DAN

Hergün bir yerden göçmek, ne iyi,
Hergün bir yere konmak, ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş,
Dünle beraber gitti. Cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi Yeni şeyler söylemek lazım...

NOKTA-I ESRAR

Kur’an’a İncil’e Zebur’a Tevrat’a
İman eden etmiş vahdet-i zata
Biri nefye memur biri ispata
“Lâ, illâ” da, “illâ, lâ” da olamaz
Seyrani