Bir Öykü ve Bir Bayram Kutlama Mesajı - Dil

Bir öykü ve Bir Bayram Kutlama  Mesajı  - Dil

Şehrin soylu ailelerinden birinin yakışıklı iyi eğ itim almış genç oğlu, avam sınıftan çirkin yaşlı bir kambur tarafından şehir meydanında nedensizce ve vahşice kafasına çekiçle vurularak öldürülmüş. Maktul, şehirde çok sevilen,  geleceği parlak,  yakışıklı kısacası tanınan bir delikanlı imiş. Belki de bu yüzden insanlar çok öfkelenmiş, isyan etmişler. Kadınlar ve genç kızlar ölünün arkasından oluk oluk gözyaşı dökmüşler. 

Gencin arkadaşları katili linç etmek istemişler ama Teb şehri nin yargıçları ve yöneticileri  gelenekleri hatırlatarak adil bir yargılamanın gerekliliğini savunmuşlar.
 
Katil o güne kadar kimsenin dikkatini çekmeyen kambur, bir gözü kör, bodur, çirkin az konuşan bir adammış. Daha önce hiç bir suça karışmamış silik bir adam. Şehrin meydanının köşesindeki tezgahında çarık yaparak satar kıt kanaat geçinirmiş.

İşte bu adamı şehrin geleneklerini korumak ve gençlere öğretmek uğruna yargılamaya karar vermişler ama kimse mahkemede çarıkçıyı savunmak istemiyormuş. Çaresiz Atina”dan bir avukat çağırtmışlar. Çünkü çarıkçıyı asmadan önce usülen bile olsa yargılamak gerekiyormuş.

Atina'dan gelen genç avukat önce olayı dinlemiş sonra da  çarıkçı ile hücresinde görüşmüş ve dava gününü beklemeye başlamış.

Dava günü şehrin meydanında kurulan mahkemede önce savcı kısa bir suçlama konuşması yapmış. Halkı o denli galeyana getirmiş ki yargıç ve kolluk güçleri halkı zaptetmek ile bir hayli uğraşmışlar. Sonra söz savunmaya gelmiş. 

Herkes dikkat kesilmiş. Atina'dan gelen genç avukat kürsüye çıkmış ve yüksek sesle şunu söylemiş:
"Teb şehrinin soylu ve bilge yargıçları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin yargıçlarının selamlarını getirdim."

Bu güzel sözler, doğrusu herkesi etkilemiş ve yargıç Atina şehrinin yargıçlarına hitaben kısa bir teşekkür konuşması yapmış. Sonra avukat savunmasına devam etmiş:
"Teb şehrinin adil savcıları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin savcılarının selamlarını getirdim"

Savcılar başlarını eğip selam vermişler, avukat devam etmiş: "Teb şehrinin aziz mahkeme görevlileri önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin mahkeme görevlilerinin selamlarını getirdim"

İnsanlar bu garip savunma karşısında mırıldanmaya başlamışlar ama avukat çarıkçının iki yanındaki askerlere dönüp devam etmiş;
 "Teb şehrinin aziz askerleri önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin askerlerinin selamlarını getirdim"

Mırıldanmalar homurdanmalara dönüşmüş ama avukat devam etmiş; "Teb şehrinin aziz yurttaşları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin yurttaşlarının selamlarını getirdim"
 
"Eh artık selam söyleyecek kimse kalmadı" diye düşünmüş herkes dikkatle arkadan gelecekleri dinlemeye başlamışlar;
"Teb şehrinin sevgili çocukları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin çocuklarının selamlarını getirdim"

İşte bu bardağı taşıran damla olmuş, herkes isyan etmiş ve bağırmaya başlamış hatta bazıları avukatın başına bir şeyler atmaya bile başlamışlar. Yargıç geleneklere rağmen çok kızdığından halkın öfkesini boşaltmasına bir süre izin verip avukatı uyarmış;
“Genç dostum lütfen artık savunmanıza başlayın selam faslını keselim"

Avukat bu uyarı üstüne bir süre seslerin kesilmesini beklemiş ve sonra da kendinden emin şunları söylemiş;
"Ben zaten savunmamı yapıyorum sayın yargıç. Biraz evvel sizin de teslim ettiğiniz gibi soylu ve güzel sözler, selamlar ve sevgiler iletiyorum"

"Evet ama sıktınız artık" diye cevap vermiş yargıç ve ilave etmiş; "Görmüyor musunuz sabırlar taştı halk isyan ediyor"  

"Anlatmak istediğim de bu sayın yargıç" demiş avukat "Güzel ve soylu sözlerim bile tekrarlanınca sizleri sıktı ve isyana sevk etti. Yurttaşlardan bazıları ellerine fırsat geçse beni dövebilirler bile.” Biraz durmuş sonra yavaşça tekrarlamış “Anlatmak istediğim de bu."
Herkes dikkat kesilince sürdürmüş konuşmasını "Maktul her gün yanımda oturan çarıkçının tezgahının önünden geçerdi ve bu zavallı adamı görünce onu nasıl selamlardı bilir misiniz?"
İşte bu noktada avukat sesini alaycı bir tona soktu ve çarıkçıya dönerek;
"Hey kambur nasılsın?" 

Bir an sustu ve sürdürdü "Sonra evine dönerken yine çarıkçının yanından geçer ve tekrarlardı." Yine alaycı bir sesle "Hey kambur tek gözüne iyi bak ha," Herkes başını önüne eğmiş için için ağlayan çarıkçıya bakmaya başlamıştı "Ve sonra başkalarının yanında şunu da derdi" Yine kışkırtıcı bir sesle kambur çarıkçıya dönerek " Hey kambur sen bu boyla çarıkçı olacağına baca temizleyici olmalıymışsın. Hiç olmazsa çirkin yüzünü isten görmezdik. Ha ama unuttum bu kamburla bacaya sığmazsın sen değil mi?.  Ve daha neler neler söylerdi tekrarlamaya dilim varmıyor."

Meydanda çıt çıkmıyordu artık. 

Avukat devam etti;
"İşte böyle aşağılayıcı sözcüklerle her gün selamlanmak ne demektir bilir misiniz?"  Bir an sessizlikten sonra seyircilere doğru yürüdü ve sürdürdü " Kaderinize küsmüş yalnız ve yoksul olduğunuzu düşünün, kimsenin bakmak istemediği kadar çirkin ve ümitsizsiniz ve sizinle her gün tek konuşan, tek selam veren kişi bu zavallılığınızı sürekli yüzünüze vuruyor. Bir düşünün ne hissederdiniz?"

Avukat yarattığı tesirden artık emindi. Meydanda tek duyulan ses çarıkçının gizlemeye çalıştığı hıçkırıklarının sesi idi.
Küskün bir sesle;  "Ben ise sizleri sadece güzel sözlerle selamlamak istemiştim. Buna bile sıkıldınız."

Durdu, arkasını döndü ve yargıca dönüp;
"Her neyse savunmam bu kadar sayın yargıç." dedi.

Ne dişlerimiz, ne yumruklarımız ne de tekmelerimiz! Bizlerin en büyük silahı dilimizdir.
Etkisi cüzzam gibi yakıcı, yaralayıcı, bulaşıcı... 
Menzili sonsuz ve zamansız korkunç bir silah.
 
Gelin bugün dilimizin bizlere yüklediği günahlar  için dua edelim; Eski bir Hint dini olan Jainizm'de şöyle bir dua var;
"Tanrım!   Zihnimle, bedenimle ve bilhassa sözlerimle yapmış olduğum zorbalıklardan pişmanım...
Beni affet..."

Her yıl sonbaharda Yahudiler de Yom Kipur orucuna başlarken meşhur Kol Nidra duasını ederler. Bu olağanüstü duanın dil ile ilgili satırları şöyle;
"Bizim ve Atalarımızın Tanrısı;
Zalimlik yaptık, başkalarına zarar verdik ve onlara acı çektirdik.
Kendimize bile yalan söyledik.
Başkaları hakkında dedikodu yaptık ve onlardan nefret ettik.
Hor gördük ve alay ettik.
Başkalarını yanlış yönlendirdik ve sıkıntılarını görmezden geldik.
İnatçılık yaptık, olayları saptırdık ve iddia ettik.
Soyduk ve hakkımız olmayanı aldık.
Kötülük yaptık.
Zorbalık yaptık.
Hem vahşi hem de zayıfız......"

Ve dua sürer gider...

Tekrarlıyorum dilimiz en güçlü
yanımızdır.
Sarar da yaralar da...
Yapar da yıkar da...
Dondurur da yakar da...

Dilerim ki dilimize hakim olabildiğimiz zamanlarımız çok olsun....
Bu konuyu  sevgili Yunus Emre'mizin şu dizeleri ile bitirmek istiyorum..
 
Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz
  
Sevdikleriniz ile Şeker tadında bir Bayram geçirmenizi dilerim.
Nicelerine........İnşaallah....Sağlıcakla...
 
Mustafa Uyan

DİL-İ BİÇARE

ANLAT DİL-İ BİÇARE'DEN, 
SUN DA İÇSİN YAR ELİNDEN
YANİ HEP BİLİNEN,
ŞEYLERDEN OLSUN
SEN SÖYLE DEDE'NİN
"ZÜLFÜNDEDİR BAHT-I SİYAHIM" BESTESİNİ

MEVLANA'DAN

Hergün bir yerden göçmek, ne iyi,
Hergün bir yere konmak, ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş,
Dünle beraber gitti. Cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi Yeni şeyler söylemek lazım...

NOKTA-I ESRAR

Kur’an’a İncil’e Zebur’a Tevrat’a
İman eden etmiş vahdet-i zata
Biri nefye memur biri ispata
“Lâ, illâ” da, “illâ, lâ” da olamaz
Seyrani