Mehabe Ya Seydi

Eskilerin, söyleyecek söz bulamama durumunda kendini ele vermemek için, güya çok yüksek bir alim tavrıyla kullandıkları bir deyim vardır: “Mehâbe ya seydî!”

Vaktiyle irfan meraklısı bir zatın konağına edebi, ilmî, siyasî adamlar dolar taşar, burada sabahlara kadar derin sohbetler edilirmiş. Fikir adamlarından şairlere, sanatçılardan nüktedanlara herkes bu konakta yer içer, güzel vakit geçirirlermiş. Bir gün meclise, başında kocaman kavuğu, belinde diviti, koynunda kitabı ile kerli ferli bir yabancı gelmiş.

Kılığına kıyafetine, gösterişine ve kendisini satışına bakarak onu ta baş köşeye oturtmuşlar. İzzet ü ikram ile mecliste dinî, edebî, siyasî bahisler ortaya konup değiştirildikçe herkes bu adam ne söyleyecek diye bakarlar, ancak o hiç ağzını açmazmış. Yaptığı iki şey, yemek ve dinlemek. Nihayet ev sahibi sormuş:

- Efendi, zât-ı fâzılâneleri bir şey buyurmayacak mısınız?

Adam zeki. Şekline bakarak kendisinden ilim ve irfan bekleyenleri şaşırtacak şekilde kavuğunu, divitini ve kitabını işaret ederek demiş ki:

- Mehâbe yâ seydî, benimkiler mehâbe!..

DİL-İ BİÇARE

ANLAT DİL-İ BİÇARE'DEN, 
SUN DA İÇSİN YAR ELİNDEN
YANİ HEP BİLİNEN,
ŞEYLERDEN OLSUN
SEN SÖYLE DEDE'NİN
"ZÜLFÜNDEDİR BAHT-I SİYAHIM" BESTESİNİ

MEVLANA'DAN

Hergün bir yerden göçmek, ne iyi,
Hergün bir yere konmak, ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş,
Dünle beraber gitti. Cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi Yeni şeyler söylemek lazım...

NOKTA-I ESRAR

Kur’an’a İncil’e Zebur’a Tevrat’a
İman eden etmiş vahdet-i zata
Biri nefye memur biri ispata
“Lâ, illâ” da, “illâ, lâ” da olamaz
Seyrani