Bel Bağlamak

Birisine güvenmek, bir işe ümit bağlamak yerinde kullanılan bel bağlamak dilimize tarikat ritüelleriyle yansımış bir deyimdir. Sufiler bu deyimi, bir tarikata girmek ve ikrar vermek anlamında bel bağlamak derler.

Fütüvvet ehli, kendi halkalarına dahil olanlara şedd (yünden dokunmuş kemer) kuşata gelmişlerdir. Mevlevilikte buna elifi nemed (keçeden dokunmuş uzunca kuşak),

Bektaşilikte de tîğ-bend denilir. Bir kişi tarikata girince beline bağlanan bu kuşak, dervişin, artık o yolun bütün yasaklarını kabul ettiği, bütün emirlerini yerine getireceği anlamına gelir ve bu husus da kuşak kuşatma merasiminde kendisine telkin olunurdu.

Hayat tarzında köklü değişiklikleri öngören bel bağlamak, insana bir tür kurtuluş ve güven hissi telkin eder; böylece bel bağlayan kişi de huzur bulurdu.

Bugün deyim daha ziyade olumsuz anlamıyla "Sana bel bağlamıştım, bu işe bel bağladım, ona bel bağlanmaz, böyle bir işe bel bağlamak doğru değildir" gibi kullanımlarıyla yaşar.

Tarikatların gittikçe yozlaştığı dönemlerin hatırasını taşıyan deyimin giderek tasavvufî anlamı unutulmuş, dilimizde güvensizlik anlamıyla yaşamaya devam etmiştir.

DİL-İ BİÇARE

ANLAT DİL-İ BİÇARE'DEN, 
SUN DA İÇSİN YAR ELİNDEN
YANİ HEP BİLİNEN,
ŞEYLERDEN OLSUN
SEN SÖYLE DEDE'NİN
"ZÜLFÜNDEDİR BAHT-I SİYAHIM" BESTESİNİ

MEVLANA'DAN

Hergün bir yerden göçmek, ne iyi,
Hergün bir yere konmak, ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş,
Dünle beraber gitti. Cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi Yeni şeyler söylemek lazım...

NOKTA-I ESRAR

Kur’an’a İncil’e Zebur’a Tevrat’a
İman eden etmiş vahdet-i zata
Biri nefye memur biri ispata
“Lâ, illâ” da, “illâ, lâ” da olamaz
Seyrani