Irak'ta Federasyon Planları

Yasemin CONGAR - Milliyet 14.10.2002

Bush yönetimi dereyi gördü ve paçaları sıvadı, ama derenin derinliğini hala tam kestiremiyor...

Washington, Irak konusunda diplomasi düğmesine çoktan bastı, diplomasi işlemezse (ki muhtemelen işlemeyecek) savaş düğmesine de basmaya karar verdi, ama Amerikan yönetiminin kollektif beyni, Saddam - sonrası senaryolar konusunda bir türlü durulmuyor.

Irak liderini devirdikten sonra Bağdat’ta kitlesel imha silahlarından arındırılmış, istikrarlı, olabildiğince demokratik, BM’nin kararlarını uygulayan, ABD ile yakın işbirliğinde bir rejim kurma hedefine nasıl ulaşılacağı konusunda soru işaretleri sürüyor. Yönetimin farklı birimleri, izlenecek yol konusunda farklı düşünüyor. Saddam muhaliflerine sürgünde hükümet kurdurmaktan, harekat sonrası Irak’ta Amerikan işgal ordusu bulundurmaya kadar birçok fikrin, yönetim içinden ve dışından hararetli savunucuları ve hararetli muhalifleri var. Ancak bütün bu karmaşa içinde, netleşen bazı tercih ve temaları yakalamak da mümkün.

Washington’daki bu tartışma, Ankara’nın Kuzey Irak’taki gelişmeler nedeniyle ABD’ye öfke duyduğu bu günlerde, Türkiye’yi de her zamankinden daha fazla ilgilendiriyor.

Kuzey Irak, bir model mi?

K. Irak’taki Kürt partilerinin ortak parlamento toplayabilmeleri ve bir anayasa taslağı üzerinde anlaşmaları, aslında Washington’ın uzun süredir devam eden çabalarının da bir sonucu.

ABD, Kürdistan Yurtsever Birliği ile Kürdistan Demokratik Partisi’nin kavgasına son vermek ve K. Irak’ta, Bağdat’tan tümüyle bağımsız bir düzenin, siyaset, güvenlik, ekonomi, hukuk ve sosyal hizmetler alanındaki altyapısını oturtmak için epey uğraştı. Birleşmiş Milletler’in "gıda için petrol" programı kapsamında Irak’ın sağladığı gelirin yüzde 13’ü, (K. Irak nüfusunun ülke nüfusuna oranına eşit bölümü) bu bölgeye tahsis edildi ve BM denetiminde, kalkınma programlarına harcandı. Sonuçta, İncirlik’ten kalkıp inen Amerikan ve İngiliz uçaklarının korumasındaki K. Irak, bugün on yıl öncesine göre daha bayındır, daha güvenlikli, daha özgür. Çocuk ölümleri azaldı, Türk mallarının da önemli bir yer tuttuğu ticari hayat canlandı. Yeni hastaneler, okullar, üniversiteler açıldı vesaire...

Kısacası, Saddam’ın 1998’de kimyasal silahla beş bin sivili öldürdüğü topraklar, Irak liderinin at oynattığı yerlerden çok daha "yaşanası" yerler. Ve işte bu tablo, aslında Washington ile Ankara’nın görüşleri arasındaki gizli uçurumu da temsil ediyor.

ABD, K. Irak’a bakınca, Saddam sonrası planları için bir tür "başarılı model" görüyor. Demokratik bir düzen içinde hem merkezi hükümette söz sahibi olacak, hem de ülke gelirlerinden nüfusu oranında pay alabilecek bir federe bölgenin nasıl serpilip gelişebileceğinin, K. Irak’ta örneklendiğini düşünüyor.

Ankara ise, bölgedeki gelişmelerden çok rahatsız. Türk yetkililer, rahatsızlıklarını, "Irak’ın toprak bütünlüğü" ana başlığında dile getiriyorlar; bağımsız Kürt devleti oluşumuna izin vermeyeceklerini, Türkmen haklarının çiğnenmesine karşı çıkacaklarını söylüyorlar.

Washington, bir yandan Ankara’ ya "Merak etmeyin, asla Irak’ın bölünmesine, bir Kürt devleti kurulmasına razı değiliz" deyip duruyor, ama bir yandan da, Türkiye’nin rahatsızlığının aslında daha derine indiğini, K. Irak’ta "tıkır tıkır işler" görünümde bir özerk bölgenin de, Türkiye’deki Kürt nüfusa "emsal" oluşturmasından çekinildiğini düşünüyor.

‘Bölgesel federalizm...’

Peki, Washington, Saddam sonrası senaryolarında giderek netleşmeye başlayan federasyon modeli konusunda, Türkiye’yi ikna edebilecek mi?

Bu soruyu sorduğum Amerikan kaynakları, "Önce modeli iyi anlamak lazım" diyorlar ve Ankara’nın Kürt anayasa taslağı konusundaki tepkilerini, "Kaygıları anlıyoruz, ancak ortada henüz sadece bir fikirler demeti var. Buradaki oluşuma ilişkin adımlar, bölgedeki diğer etnik grupların da katılımıyla ve Irak’ın bütünlüğü içinde, Saddam sonrasında atılacak. Ortada bir oldu - bitti yok" diye yanıtlıyorlar.

Model konusunda kullandıkları ilk anahtar tanım: "Etnik değil, bölgesel - idari federalizm." Yani Saddam sonrasında, Kürt federe bölgesi, Türkmen federe bölgesi, Şii federe bölgesi kurulmasını istemiyorlar. Onların aklına daha çok yatan ve Irak halkının da destekleyeceğini umdukları formül, idari sınırlara, hatta Irak’ın mevcut 18 vilayeti arasındaki gruplaşmalara dayalı, herbiri kendi içinde farklı etnik grupları da barındıran federe bölgeleri kapsıyor.

ABD’nin Irak konusunda kafa yoran yetkililerinin birçoğu, Osmanlı döneminde, bugünkü Irak topraklarında, güneyden kuzeye Basra, Bağdat, Musul diye üç idari bölgenin uzandığından dem vuruyorlar. Saddam sonrasında Irak’ın bölünmemesinin garantisini, benzer biçimde, özerklik anlayışına dayalı, ancak can damarları, merkezi hükümete bağlı bir yapıda görüyorlar.

Burada modelin ikinci anahtar tanımı devreye giriyor: "Irak’ın ulusal birliğinin tutkalı, yani petrol."

Irak’ın hayat damarlarında petrol akıyor ve ABD, petrol gelirlerinin merkezi bir yönetimin elinde olması, ülkenin bölünmemesi için en önemli garanti olacağına inanıyor.

Washington’a göre, Irak’ın bugünkü gibi bir diktatörlükle, Sünni azınlık tarafından yönetilmesine son vermek, Kürtler’in, Şiiler’in ayrılıkçı emellerini bitirecek bir adım. Bütün grupların merkezi hükümette temsili, bu merkezi hükümetin ülkenin petrol gelirlerini kontrol etmesi, bu gelirlerin federe bölgelere nüfusları oranında eşit dağılımı öngörülüyor. Bu sağlandığında, ulusal savunmadan ve dış politikadan sorumlu bir merkezi hükümetin, federe bölgeleri kendi iç işleri konusunda büyük ölçüde özerk bırakabileceğini düşünülüyor.

ABD’li yetkililer, "idari federalizm ve petrolün merkezi denetimi" formülünü, bir Kerkük kapışmasını önlemenin de, en iyi yolu sayıyorlar.

Önümüzdeki haftalarda, bu formülün daha yaygın biçimde tartışılmasını bekleyebiliriz. Şu an için ise, Washington’ın gözü ve kulağı, Ankara’nın bugün yarın, K. Irak konusunda ileteceği uyarıda. ABD, Türkiye’nin direneceği bir formülün başarı şansının zorluğunu biliyor.