Yazılı Anlatım Türleri

Roman

Eskiden beri roman, olmuş ya da olabilecek olayların tasarlanıp belli bir sanat düzeni içinde sunumudur, biçiminde tanımlanmaktadır.

Roman özde insanı hedef alır. İnsanın iç dünyası, çekişmeleri, ruhsal çelişkileri, ev içi hayatı, çevresi, ailesi, hatta hayalleri, gelecekle ilgili plânları hepsi romanın ilgi alanındadır.

Romanın her milletin durumuna göre aldığı kimlik farklı olduğu gibi, gelişme seyri ve aşamaları da farklıdır.

Başlangıçta insanüstü olan öykü kahramanları yavaş yavaş insanlar arasına inmiş ve Rönesans'tan sonra ise bütünüyle sıradan insanlardan seçilmiştir. Batının sınıflı toplum yapısında burjuvazinin etkinliği Rönesans ve Reform hareketlerinin doğal sonucu sayılabilecek Fransız devrimiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Bu devrimi hazırlayan iki önemli düşünürün de roman denemeleri yaptığını hatırlarsak (Voltaire ve J.J.Rousseau) romanı burjuvazi ile değilse bile romantik edebiyatla başlatmak hiç de yanlış olmayacaktır.

Edebiyâtımızda roman türünün ilk örnekleri Osmanlı Devleti'nin Batı medeniyeti ile bütünleşmeye çalıştığı Tanzimat döneminde görülür. Tanzimat dönemi siyâsi açıdan 1839'da başlasa da edebî açıdan yaygın görüş ilk özel gazete olan Tercümân-ı Ahvâl'in 1860'ta kurulmasıyla başladığı kabul edilir. Bu dönemde koşullar edebî ve sosyal açıdan eski ve yeninin mukayesesi veya çatışması şeklindedir.

Türk okuyucusunun roman ile tanışması Fransız romanlarının çevirisi yoluyla olur. Yusuf Kâmil Paşa 'nın Fransız yazar Fenelon 'dan yaptığı Telemak -ilk çeviri romanımız- isimli eseri 1862 yılında yayınlanmıştır. Türk romanının doğuşunda ve gelişiminde ve bir okur kitlesinin oluşturulmasında gazetelerin ve çevirilerin büyük katkısı olmuştur. Özellikle romantik eserlerin çevrilmesinde aynı dönemde Fransa'da romantizmin etkisini sürdürüyor olması ve okuyucuların bu tür eserlere ilgi göstermesi etkili olmuştur.

Türk Edebiyâtı'nda ilk roman Şemsettin Sâmi'nin 1872'de yayınladığı Ta'aşşuk-ı Talat ve Fıtnat adlı eseridir.

Roman Türleri

Serüven romanları
Polisiye romanlar
Tarihsel romanlar
Yaşamöyküsel roman
Politik romanlar
Belgesel romanlar
Romantik romanlar
Gerçekçi romanlar
Doğalcı-gerçekçi romanlar
Eleştirel-gerçekçi romanlar
Toplumcu-gerçekçi romanlar
Yeni romanlar
Post-modern romanlar

Öykü (Hikâye)

Öykü, gerçek ya da gerçekleşmesi mümkün olayların yere ve zamana bağlanarak anlatıldığı bir yazı türüdür. Önceleri öykü, büyük öykü ve roman birbirlerinin yerlerine kullanılıyordu. Nitekim, Halit Ziya. "Hikâye" adlı eserinde romandan söz ederken "hikaye" demiştir. Fakat roman ile aralarında ortak öğelerin bulunduğu öykü, birçok yazar için romancılığa geçişte bir basamak olmuştur.

Öykü türünde verilen ilk eser İtalyan yazar Boccacio 'nun Decameron öyküleridir.

Boccacio, İtalyan klasik nesrinin de ilk üstatlarından biri olarak kabul edilir. Romana konu olan her şeyin tek kahraman ve tek olay çevresinde dönmesiyle oluşan küçük romanlardır. Öykülerde olay kısa ancak sürükleyicidir. Daha kısa zamanda okunabildikleri için daha çok ilgi görürler.

Öykü Türleri

Türk ve Dünya Edebiyatında bilinen iki temel öykü türü vardır.

1.Olay Öyküsü (Klasik Öykü)
2. Durum Öyküsü ( Kesit Öyküsü)

1. Olay Öyküsü :

Bu tür öykülerde belli bir zaman içinde işlenen bir ana olay varır. Bu olay serim, düğüm, çözüm ilkeleri içinde anlatılır. Bu öykülerin öncüsü Fransız yazar Guy de Maupassant'tır. Bu yüzden olay öykülerine, Maupassant tarzı öykü de denmektedir. Bizde bu tarz öyküyü tercih edenlerin başında Ömer Seyfettin ve Refik Halit Karay gelmektedir.

2. Durum Öyküsü :

Daha çok içe dönük, ruhsal, psikolojik durumların anlatımıdır. Bu tür öykülerin görünüşte bir konusu yoktur. Bu öykülerde serim, düğüm, çözüm bölümleri de yoktur. Dünyadaki öncüsü Anton Çehov'dur. Bizim edebiyatımızda ise Sait Faik bu tarzı en iyi uygulayan öykücüdür.

Batılı tarzda öykü de biz de Tanzimat Edebiyatı ile başlar. Bu türün bu dönemdeki ilk örneklerini Letâif-i Rivâyât ve Kıssadan Hisse adlı eserleriyle Ahmet Mithat, Müsâmeretnâme adlı eseriyle Emin Nihat vermişlerdir.

Tiyatro :

Tiyatro sözcüğü Yunancada seyirlik yeri anlamına gelen teatron sözcüğünden türetilmiş ancak bu sözcük dilimize İtalyancadaki teatro sözcüğünden geçmiştir.

Olmuş ya da olabilecek olayların sahne üzerinde oyuncular tarafından oynanması için yazılmış ya da tasarlanmış edebi eserlere denir. Ayrıca bu seyirlik oyunların oynandığı yer de tiyatro ismini almaktadır. Başlangıçta insanları eğlendirme amacıyla ortaya çıkmış olan bu sanat daha sonra gelişerek sadece eğlendirme değil; insanları etkileme, yaşamdan kesitler sunarak onları düşündürme ve eğitme aracı olarak edebiyatta yerini almıştır. Tiyatro; müzik, dans, resim gibi sanat türlerinden de yararlanmaktadır

Tiyatronun Türleri

Tiyatro, Klasik çağdan başlayarak iki ana kol halinde gelişme göstermiştir. Diğer dramatik eserler bu ana başlıklardan doğmuş ve bu eserler günümüz çağdaş tiyatrosunun temelini oluşturmuştur.

1. Tragedya (Trajedi) :

Seyircide heyecan, korku ve acıma hissi yaratarak seyircinin bu yolla ruhunu arındırmasına yardımcı olan tiyatro eserleridir. Trajedi üç birlik kuralına (yer, zaman ve olay) göre yazılır; yani tek bir olay yirmi dört saat içerisinde olup sonuçlandırılmalıdır.

Konularını tarihsel olaylardan ve mitolojiden alır. Ağırbaşlılık, ahlak ve erdem dersleri vermeye özen gösterir. Kişiler sıradan değildir; genellikle olağanüstü kahramanlardır. İlk örnekleri Antik Yunan'da i.Ö. V ve VI yüzyıllarda görülür. XII. asırda klasisizmin etkisiyle Fransa'da tekrar canlandığı görülmüştür.

2. Komedya (Komedi) :

Toplumda ve insan ilişkilerinde görülen komik ve gülünç yanların ortaya konulduğu tiyatro eseridir. Komedyada da üç birlik kuralı uygulanır. Konuları günlük yaşamdan alır ve kişiler de yine günlük yaşamdan ve sıradan kişilerdir. Toplumda ve günlük yaşamda görülen eksik ve aksak yanların seyirciye komik yanlarıyla verilmesi hedeflenirken bu konularda seyircinin düşünmesini sağlar.

3. Dram :

Tiyatronun tarihsel gelişimi sırasında yukarıda değindiğimiz iki ana türün dışında dram türü de ortaya çıkmıştır. Hem tragedyanın hem de komedyanın özelliklerini içeren ve daha çok toplumsal ve günlük yaşamdaki karşıtlardan yararlanarak konusunu oluşturur. Dramda üç birlik kuralı göz önünde bulundurulmamıştır.

Türk Tiyatrosu

Geleneksel Türk Tiyatrosunda yazılı kaynaklara pek rastlanmamaktadır. Yazılı ilk örnekler Tanzimat Edebiyatıyla birlikte görülmektedir. Geleneksel Türk tiyatrosu genellikle seyirlik geleneği üzerine kurulmuştur. Tarihi uzun yıllara dayanan bu tiyatro Sözlü Tiyatro ürünleri olarak değerlendirilmektedir (Karagöz-Hacivat, meddahlık...).

Çağdaş Türk Tiyatrosu

Türk tiyatrosunun ilk yazılı örneklerinin verildiği dönem batılılaşmanın ivme kazandığı Tanzimat dönemine rastlamaktadır. Geleneksel Türk tiyatrosunun temel oluşturduğu bu tiyatronun ilk örneği Şinasi tarafından yazılmış olan" Şair Evlenmesi" adlı eserdir.

Tanzimat'la birlikte atılan bu adım Çağdaş Türk tiyatrosunun da sistemi olarak doğuşuna neden olmuştur. Bundan sonra dünya tiyatrosundaki gelişimler ve değişimler Türk tiyatrosunu da etkilemiş ve Türk tiyatrosunda köklü değişimler yaşanmıştır.

Türk tiyatrosunun en önemli yazarları, Abdülhak Hamit Tarhan, Ahmet Vefik Paşa, Cevat Fehmi Başkut, Haldun Taner, Orhan Asena, Güngör Dilmen olarak sıralanabilir.

Şiir

Zengin sembollerle, ritimli sözler ve seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan edebi anlatım biçimi, şiirin yapılabilecek en kısa tanımıdır.

Edebiyatın en kısa olmasına rağmen en etkili türü şiirdir. Şiir diğer edebiyat türleri içinde özel bir yere sahiptir. Ortaya çıkışı neredeyse dilin doğuşuna kadar uzanan şiir, bilinen en eski edebi türüdür. Bütün uluslarda, kültürlerde ve insan topluluklarında sözlü gelenekle doğan bu tür pek çok dilin de ilk yazılı örneklerindendir. Şiir; insana insanı, evreni ve varlıkları tanıtır. Bu anlamda şiir, özel bir düşünme ve duygulanma biçimidir. Şiirin, temeli düşünce ve imgedir. İmgeler, duyularımızla aldığımız varlıkların, durumların zihnimizde oluşan yeni görüntüleridir. İmgelerin gücü şiirin başarısına doğrudan etki eder.

Şiir Türleri

Şiirler konularına ve biçimlerine göre beşe ayrılmaktadır. Bunlar:

Lirik Şiir : İçten gelen duyguların coşkulu bir dille anlatıldığı şiir türüdür.
Epik Şiir : Kahramanlık duygularını anlatan şiir türüdür.
Pastoral Şiir : Tabiatı anlatan şiir türüdür.
Didaktik Şiir : Öğretici, insanlara ders verici nitelikteki şiir türüdür.
Dramatik Şiir : Tiyatroda oynanmak için yazılan şiir türüdür.
Satirik Şiir : İnsanları yermek, hicvetmek için yazılan şiir türüdür.

Türk Edebiyatında Şiir

Bütün milletlerde olduğu gibi Türklerde de en eski edebiyat türü şiirdir. Daha çok destan özel1iği taşıyan bu eserler kuşaktan kuşağa geçerek günümüze kadar gelebilmişlerdir. Dede Korkut Hikâyeleri, Köktürk destanı, Saka destanı örnek gösterilebilir. İslamiyet sonrası Türk Şiiri iki kol halinde gelişme göstermiştir: Bunlardan ilki Divan şiiri, diğeri ise Halk Şiiridir.

Tanzimat Edebiyatına kadar bu gelenekle gelen Türk Şiiri bu edebiyatla değişiklikler göstermiştir. Tanzimat şiiri daha çok Batılılaşmanın hızlandığı dönemle eş zamanlı olarak gelişmiş ve bu nedenle içerik olarak köklü değişikliklere uğramıştır. Özellikle Fransız şiirinin örnek olarak alındığı bu şiirde konular toplumsal sorunlar ve hak, eşitlik, adalet, özgürlük gibi kavramlar üzerine kurulmuştur. Biçim olarak Divan şiirinin özelliklerini yansıtan bu şiirde genellikle aruz ölçüsü kullanılmakla birlikte hece vezniyle yazılan şiirlere de rastlanmaktadır. Yeni ve Batılı anlamda bir edebiyat kurmak isteyen Servet-i Fünûn şairleri toplumsal sorunlardan uzaklaşarak daha çok bireysel konulara yönelmişler ve Divan şiirinin tüm biçimsel özelliklerini şiirlerinde yansıtmışlardır. Millî Edebiyat şiiri ise; adından da anlaşılacağı gibi daha çok millîleşme hareketinin bir sonucudur. Millî konuların işlendiği bu şiirde hece ölçüsü ve sade bir Türkçe kullanılmaya özen gösterilmiştir.

Cumhuriyet Dönemi Türk şiiri yukarıda saydığımız tüm bu şiir geleneğinden ilham alarak günümüze değin büyük bir gelişme göstermiştir. Toplumcu Gerçekçi, Garip Hareketi, İkinci Yeni akımı başta olmak üzere pek çok anlayışla değişip gelişmiştir. "Modern şiir" diye adlandırılan günümüz şiirinin en önemli unsuru şiirde kullanılan dil olmuştur. Şiir dilinin günlük konuşma dilinden farklı olduğunu söyleyen ve şiirde kapalılığı seçen, anlama önem veren "imge"yi şiirin temeli sayan bir anlayış doğmuş ve şairin uyak konusunda kendisini tamamen özgür hissettiği bir ortam oluşturulmuştur.

Tüm bu gelişmelerle Türk şiiri bugün dünya şiirinde saygın bir yere sahip olmuştur.

Masal ve Bilim-Kurgu

Gelişen ve değişen dünyamızın dünü ve bugünü için farklı ufuklar açan türüdür. Olağanüstü olayların ve varlıkların yer aldığı sözlü anlatım çeşididir. Yazılı anlatım gücünün gelişmesiyle birlikte güçlenen masal, olmuş veya olması mümkün olan olayları değil, hayal dünyamızın ürünlerini yansıtır. Gerçeküstü olayları anlatan ve gerçek üstü kahramanları bulunan masal, günümüz çizgi film karakterleri ve bilim-kurgu sinemacılığının kaynağını da oluşturur.

Masal daracık dünyamızı genişleten, ferahlık veren, kimi zaman korku kapıları açan türlerin de öncülüğünü yapmıştır. Bir yerden bir yere hayal hızıyla çok zor can veren Tepegöz tipinde kahramanları; cinleri, perileri, büyücüleri bünyesinde barındıran masalın; masal başı, masal ve masal sonu şeklinde bölümlere ayrıldığını ve tekerlemelerle süslenerek oluşturulduğunu biliyoruz.

Fabl

Kişilere bir öğretiyi hayvanlarla ilgili temsilî öykücüklerle vermek, teşhis ve intak sanatları kullanılarak üretilen fabl türüyle hayvanlara ait bir olay veya olaylar zincirinden yola çıkılarak insanlara bu kısacık örgülerle ders çıkartması önerilir.

Fabl türü ders verme amacı taşıdığından özellikle eğitim ve öğretimde sıkça kullanılmıştır. Ahlaki değerleri, ibretli tavırları, hayvanları konuşturarak karşısındakine yansıtan dolaylı anlatımın ilginç türüdür.

Dünya edebiyatında bu türün ilk öncüsü Hint yazarı Beydaba'dır. Mevlana'nın, Mesnevi isimli eserinde fabl türünün en güzel örneklerini bulmak mümkündür. Şeyhî 'nin Harnâme adlı eseri de bu alanın benzersiz örneklerinden biridir.

Batı dünyası Ezop ve La Fontaine'i bu türün en yaygın kullanıcıları olarak kabul etmektedirler.

Deneme

Bir insanın herhangi bir konuda içini dökmek, paylaşmak amaçlı kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla yazdığı yazılara deneme denir

Deneme tür ve üslup olarak pek çok türe yaklaşır. Bu yüzden de yazılması en zor olan türlerdendir. Belki de adı bu yüzden denemedir. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kul1anırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşma riski her zaman vardır.

Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: "Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum" buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insan doğallığına dayanan eserlerdir.

Deneme, Avrupa edebiyatında Fransız Montaigne ile başladı. Türk edebiyatında ise Tanzimat sonrasında özellikle de Servet-i Fünûn döneminde karşımıza çıkar. Ancak asıl gelişmesini Cumhuriyet döneminde gerçekleştirir. Günümüzde deneme en sevilen türlerden biridir.

Eskiden denemeye verilen "muhasebe" ismi, onun konusu hakkında bir ipucu vermektedir. Çünkü denemeler toplumsal konulardan daha çok kişisel: konulara, soyut dünyalara ve iç hesaplaşmalara daha yakındır. Bu yönüyle fıkra türünden ayrılır. Fıkralar toplumsal konulara kişisel yaklaşımlar getirirken deneme iç dünyanın samimi itirafı gibidir.

Fıkra

Hayatın içinden herhangi bir konunun daha çok sosyal, siyasal ve kültürel olayların kişinin penceresinden görüldüğü şekliyle yazılan ve kanıt esasına dayanmayan kısa yazılara fıkra denir. Fıkralar yazanın bakış aşısı ve dünya görüşü doğrultusunda şekillenir. Dil olarak sade bir şekilde yazılmasına rağmen iddialı bir yapısı vardır. Bir kamuoyu oluşturmayı hedefleyen bu yazılar, okuyanlarda etki yaratırlar. Kanıt esası taşımamasından dolayı kısadırlar. Gazete köşelerinde gördüğümüz yazıların hemen hepsi fıkra türünün içine girerler.

Alanla ilgili kaynakların çoğunda fıkra kelimesi iki anlamda kullanılmaktadır. Birincisi gazete fıkraları ikincisi ise küçük öykü niteliğindeki "kıssa'" da denilen nükteli ve güldürücü fıkralardır (Kantemir, 1991, Öner, Kavcar, 1999, Karaalioğlu, 1982)

Pek çok edebiyatçı başka türler yanında fıkra türündeki yazılarıyla da ün yapmışlardır. Ahmet Rasim, Refik Halit Karay, Ahmet Haşim, Halide Edip, Yakup Kadri, Peyami Safa, Falih Rıfkı, Yusuf Ziya, Hasan Ali Yücel, Yaşar Nabi, Burhan Felek, Haldun Taner, Ahmet Kabaklı, Oktay Akbal, Çetin Altan tanınmış fıkra yazarlarımız arasındandır.

Fıkraların başlıca özelliklerini şu şekilde maddeleştirebiliriz:

Fıkrada ele alınan konu: Yazarın ilgisini çeken hemen her konu fıkranın, konusu olmakla beraber daha çok toplumu yakından ilgilendiren günlük olaylar fıkra konusu edilir.

Fıkra konusunun işlenişi: Fıkradaki asıl ustalık buradadır. Konu derinlemesine ele alınmaz, ancak konunun can alıcı noktasına parmak basılır. Konu kısa ve topluca yani yüzeysel ama ustalıkla ele alınıp okuyucuların düşünmeleri sağlanmalıdır. Fıkrada ele alınan konu hakkında bilgi vermek değil, o konu ile ilgili düşündürmek önemlidir. Bu nedenle fıkra okuyucuların belli konularda düşünmelerini sağlayan, tetikleyen bir ateşleyici rolündedir:

Konunun böyle ele alınması fıkra yazısının kültür birikimi ile yakından ilgilidir.

Fıkra konusuna bakış: Fıkrayı makaleden ayıran en önemli özellik fıkra yazarının konuyu görüş açısından ele almasıdır. Fıkrada esas olan kişisel görüş ve düşünüştür. Bu özelliğinden dolayı fıkra yazarı söylediklerini ispatlama gereği duymaz. "Fıkralarda kesinlikten çok güzel, hoş, dokunaklı bir sonuca varmak gayesi güdülür" (Karaalioğlu 1982:209),

Fıkra yazarı her ne kadar konuyu kendi bakış açısı ile ele alırsa alsın, konuyu tarafsızca ele almasını da bilmelidir. "Fıkralarda körü körüne taraf tutmak hoş karşılanmaz. Fıkracı gerçeği olduğu gibi yansıtabilmelidir. Fıkra yazarının taraf tutup tutmaması fıkranın en can alıcı noktasıdır. Bununla beraber gerçek taraf tutmayı gerektiriyorsa gerçeği olduğu gibi yazmalıdır (Karaalioğlu, 1982:210)

Fıkraların dili: Fıkra herkesin rahatça anlayabileceği şekilde yalın olmalı, gereksiz sözlerden uzak durulmalıdır. İnandırıcı, etkileyici bir anlatım kullanılmalıdır.

Fıkraların üslûbundaki bu rahatlık onu makalenin ciddi ve ağırbaşlı üslûbundan ayırır.

Fıkralarda plan: Fıkra da klasik makale planına göre yazılır. Giriş, gelişme ve sonuç. Ancak fıkralar kısa olduğu için bu bölümler makaleye göre daha az yer tutar. Gelişme bölümünde konu makaledeki gibi geniş işlenmez ve ispat1ama yoluna başvurulmaz. Sonuç bölümünde ise bir sonuca bağlamaktan ya da kesin yargıya ulaşmaktan çok dokunaklı bir sonla bitirmek esastır. Bu klasik fıkra türüne özellikle gazete fıkralarında her zaman uyulduğu söylenemez. Yapılan bir araştırmaya göre beş ayrı fıkra planı bulunmaktadır. (Kurudayıoğlu 2000: 12).

Fıkra ile Makale Arasındaki Benzerlikler:

Her ikisi de fikir yazısıdır.

Her ikisi de gazete ve dergilerde yayınlanır.

Her ikisinde de konu zenginliği vardır.

Özellikle gazete makalelerinin toplumu yakından ilgilendiren güncel konuları ele alması ve fıkranın da güncel konular üzerinde yoğunlaşması iki ortak noktalarındandır.

Her iki tür de aynı plana göre yazılır.

Makale ile Fıkra Arasındaki Farklar:

Makale yazarı ele aldığı fikirleri bilimsel bir yaklaşımla incelerken yazarı kişisel görüşle ele alıp inceler.

Makalede yazar fikirlerini kanıtlamak zorundadır. Bunun için sağlam güçlü kanıtlar göstermesi gerekir. Fıkrada ise böyle bir zorunluluk yoktur. Fıkra yazarı isterse ispatlama yoluna gider isterse gitmez, her türlü örneği kul1anabilir.

Makale bilimsel bir yazı olduğu için resmi ve ciddi bir anlatım kul1anılır. Fıkrada ise samimi, rahat ve içten bir anlatım vardır.

Makale

İlk olarak çıkışı ve gelişimi gazeteler ile olan makale, bugün varlığını sürdürmektedir. Yazı türlerinin çoğalması ve gelişmesi gazetelerde karşılaştığımız fıkra türüne girmekte, makaleler ise daha çok bilimsel içerikli dergilerde yayınlanmaktadır. Makale tam olarak; bilimsel bir konuya yeni bir açıdan bakan ve bunu kanıtlayan bilimsel yazılardır. İki temel özelliği vardır. Bunlardan birincisi konuya yeni bir açıdan bakıyor olması ikincisi ise ispat kaygısı taşımasıdır. Bu yüzden makalelerin dili akıcı ve ciddidir.

Öğretici metin türlerinin ve düşünce yazılarının en önemlisidir. Yapılan makale tanımlarında iki özellik üzerinde durulur. Birinci özellik herhangi bir konuda bilgi vermek, açıklamak, ikincisi, ise bir düşünceyi savunmak, bir savı kanıtlamaktır.

Makale yazmak uzun bir araştırma ve bilgi toplama aşaması gerektirir. Bu yüzden süre olarak sabır ister. Yazmaya başlamadan önce, makale yazılacak konu ile ilgili olarak geniş bir araştırma yapmak, tüm kaynakları taramak, bilgi fişleri oluşturmak gerekir.

Her yazıda olduğu gibi makalelerin de belli bir plan dâhilinde yazılması gerekir. Doğru planlanmamış bir makale yanlış sonuçlara ulaşacaktır. Kaynaklarda klasik makale planı; giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur.

Giriş bölümünde bilgi verilecek, açıklanacak konu veya savunulacak fikir açıklanır. Makalenin en kısa bölümüdür. Makalenin geneline göre bir iki, paragrafı geçmez. İyi bir giriş makalenin oluşmasını sağlayabilir.

Gelişme bölümünde ortaya konulan konu veya savunulacak düşüncenin ayrıntılarına girilir. Konu gerekli görülen yönlerden işlenir, açıklanır. İleri sürülen görüşlerle ilgili belgeler, istatistikler, tarihi gerçekler, özdeyişler, atasözleri, sosyal olaylar ve bilim, teknik alanındaki çalışmalar, buluşlar vb. ortaya konulur. Bu arada kişisel olan ve gerçekliği ispatlanmayan görüş ve iddialardan kaçınmak gerekir. Makalenin en uzun bölümüdür. Ele alınan konuya göre paragraf sayısı değişebilir.

Sonuç bölümünde gelişme bölümünde açıklığa kavuşturulan görüşler doğrultusunda bir sonuca ulaşılır. Ulaşılan sonuç kesin olmalı, hiçbir şüpheye verilmeyecek şekilde ortaya konulmalıdır. Bu bölümde giriş gibi kısadır.

Eleştiri (tenkid)

Günümüzde eleştiri eleştirme denilen bu türe eskiden tenkit, eleştiri yazan kimseye de "münekkit" denilirdi. Bugün eleştiri yazan kimseye; eleştirmen, eleştirici denilmektedir.

Tenkid sanat eserlerini konu almasına rağmen kendisi sanat eseri değildir. Ele aldığı her türün bir sistemi ve kuralları olduğundan eleştirmen bunları bilmek zorundadır. Bununla birlikte doğuşları büyük ölçüde edebiyat akımlarına bağlı olan başlıca eleştiri yöntemleri şunlardır.

Tarihi Eleştiri:

Bu yöntem; edebi eseri, yazarın hayatına, yetişme şartlarını ve devrin özelliklerine göre inceleme esasına dayanır. Burada eserden çok sanatçı önemlidir. Eser, buna bağlı olarak açıklanmaya çalışılır.

Sosyolojik Eleştiri:

Bu görüş, edebiyatın kendi başına var olmadığı toplumla var olduğu ve toplumun bir ifadesi olduğu ilkesinden hareket eder. Buna göre eleştirmen; eseri ve okuyucuyu sosyal koşullardan soyutlamadan değerlendirme yapacaktır.

İzafî Eleştiri:

Bu anlayışa göre eleştiriye sınır koymak mümkün değildir. Herkes kişisel zevkine ve düşüncesine göre eseri değerlendirir.

İzlenimci eleştiri:

Bu anlayışa göre eleştiri "kitaplardan zevk almak, onlarla duyguları inceltmek ve zenginleştirmek sanatı"dır. Bu anlayışın belli bir yöntemi yoktur. Eserlerin ve türlerin sınıflaması da yoktur. Eseri okurken alınan zevk, eserin tek ölçüsüdür.

Yapısal eleştiri:

Bu görüş eserin bağımsız bir yapı, bir bütün olduğu anlayışından hareket eder ve eserin açıklanmasının ancak kendi yapısıyla mümkün olduğu görüşünü benimser. Buna göre her eserin kendine has bir yapısı vardır ve bu yapı çeşitli parçaların organik bir biçimde birleştirilmesiyle oluşur.

Eleştiri en çok makaleye benzer. Her ikisinde de inceleme ve araştırmaya yani belgelere dayanarak değerlendirme yapılır. Makalede yazar bir fikri, bir görüşü açıklar, bildirir veya bir iddiayı kanıtlarken eleştirmen bir eseri veya sanatçıyı inceler, tanıtır, onlar hakkında okuyucuları bilgilendirir ya da eser veya sanatçıyla ilgili görüşler ileri sürer ve kanıtlar. Eleştiri ve makale türlerinin dilleri resmi, anlatım ciddi ve bilimseldir.

Eleştirinin planı da makale gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur.

Giriş: Eser tanıtılır ve eserle ilgili kişisel veya ortak görüşler belirtilir. Eserin bağlı bulunduğu alana getirdiği yenilikler, orijinaliteler incelenir, zamana göre açıklaması yapılır. Ayrıntıları göz önüne serilir.

Gelişme: Eserin ortak zevklerine, bağlı bulunduğu ortam ve alana uygun olup olmadığı araştırılır. Bu araştırma yapılırken yavaş yavaş bir değerlendirmeye doğru gidilir. Bu değerlendirmenin ilmî ve tarafsız olması için eserin diğer eserlerle karşılaştırması yapılır, ekoller ve akımlarla ilgisi üzerinde durulur. Bu alanda eserin konusuna uygun belgesel açıklamalara başvurulur.

Sonuç: Eser üzerinde kesin bir yargıya varılır.

Bugünkü anlamda ilk eleştiri örneğine Tanzimat Edebiyatında rastlanır. Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa bu türde eser1er vermişlerdir. Daha sonra, Recaizade ile Muallim Naci arasında şiir Üzerine yapılan tartışmalar eleştiri türünün gelişmesine hizmet etmiştir.

Servet-i Fünûn döneminde de eleştiri türünde eserler verilmiştir. Hüseyin Cahit Cenap Şahabettin ve Ahmet Şuayip özellikle dikkat çeken isimlerdir. Millî Edebiyat döneminde milli bir edebiyat ve sade Türkçe üzerinde yoğunlaşan eleştiri yazıları ile Fuat Köprülü, Ali Canip vb. önemli isimlerdir.

Cumhuriyet döneminde ve sonrasında eleştiri türü diğer sanat dallarına da yönelerek gelişmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Refik Ahmet Sevengil, Mehmet Kaplan, Metin And, Rauf Mutluay, Fethi Naci, Doğan Hızlan gibi yazarlar eleştiri türünde örnekler vermişlerdir.

Sohbet

Herhangi bir düşünceyi, konuyu; yazarın karşısında biri varmış gibi günlük, sıradan ve rahat bir dille anlattığı fikir yazılarıdır. Herhangi bir kanıt kaygısı yoktur. Yazının çerçevesini yazıyı yazanın fikirleri oluşturur. Bu yönüyle fıkra türüne çok benzerler. Dilindeki sadelik ve rahatlık yönünden de denemeyi andıran söyleşiler daha uzun soluklu yazılardır. Söyleşiler bazen röportaj ile de karıştırılırlar. Ancak aralarında çok temel bir fark vardır. Söyleşiler tek kişilik yazılardır. Oysa röportaj, bir uzmana ve bir de, röportajı yapacak kişiye ihtiyaç duyar.

Sohbet Yazı Türünün Özellikleri:

Sohbet yazılan düşünce yazılarıdır. Sohbetlerde de bir düşünce açıklanır, bilgi verilir. Sohbet yazarı ele aldığı konuda fazla derinleşmez, ileri sürdüğü görüşlerini kanıtlama yoluna gitmez, ancak sezdirmeye çalışır, Bu yönüy1e makaleden ayrılır. Sohbet yazarı kişisel görüşlerini özgürce ifâde edebilme özelliğini taşır. Başkalarının o konuda ne düşündükleri önemli değildir. Herkesin sevdiği bir şeyden berbat bir şey olarak söz edebilir.

Sohbet Yazı Türünün Konusu: Sohbetlerin çoğu günlük sanat olaylarını, genel konuları ele alır.

Sohbet Yazı Türünün Dili ve Anlatımı:

Bu türün dili yalın konuşma dili, anlatımı da konuşma havasında rahat ve samimidir.

Sohbet Yazı Türünün Plânı :

Diğer düşünce yazılarının planı sohbet yazı türü için de kullanılır. Giriş bölümünde ele alınacak konu tanıtılır. Gelişme bölümünde okuyucuyu sıkınadan konu açılır. Bu bölümde tanımlamalar, çözümlemeler, örneklemeler yapılır. Yazar kendi görüşlerini okuyucuya sezdirir. Sonuç bölümünde ise ulaşılan son karar bildirilir.

Sohbet türünün en önemli ismi Ahmet Râsim'dir.

Röportaj

Daha çok gazete ve dergilerde karşılaştığımız bu türün temel amacı ilgi çeken herhangi bir konuda okuyanları aydınlatmaktır. Bu amaçla iki kişi tarafından gerçekleştirilir. Bu kişilerden biri mutlaka o konu ile ilgili bilgi sahibi ya da uzman olmalıdır. Ancak, bu türde röportaj yapılandan çok röportajı yapan önemlidir. Çünkü yazı onun denetiminde şekillenir ve sonuçlanır. Sorulacak soruların tarzı, içeriği yazının başarısını doğrudan etkiler. Bu amaçla röportajı yapan kişi doğru bir planlama yapmak ve yazıyı kendisi şekillendirmek zorundadır.

Röportaj yapılırken farklı yöntemler uygulanabilir: Sorular önceden röportaj yapılacak kişiye ulaştırılır ve kişi bunlara kendince bir yanıt metni hazırlar. Diğer yöntemde ise sorular doğrudan sorulur ve yanıtlar kaydedilerek sonradan yazıya geçirilir. Bu uygulamada bir kayıt cihazına ihtiyaç vardır. Ancak her iki yöntemde de röportajı yapan bir giriş ve sonuç bölümü hazırlamak zorundadır. Ancak, hiçbir şekilde verilen yanıtlar üzerinde tasarruf, hakkına sahip değildir. Onları kısaltamaz, ekleme yapamaz, özetleyemez ya da tümden çıkartamaz. Bu açılardan bakıldığında bir röportaj hazırlamak hiç de kolay değildir. Çünkü amaç bilgi vermek, aydınlatmak ve konuyu her yönüyle ortaya koymaktır. Bu yüzden taraflı olmak, soruları çeldirici sormak etik açıdan doğru olmadığı gibi okuyanları da etkileyecektir.

Röportaj da gerektiğinde resim ve fotoğraf da kullanılabilir.

Gezi Yazıları

Eskiden gezi yazılarına seyahatname, seyahat yazıları denirdi. Gezip gören insana da seyyah denirdi. Bugün gezen gören kimseye gezgin, onların gezip gördükleri yerleri anlattıkları yazılara da gezi yazıları denmektedir.

Gezi yazılarında verilen bilgiler doğru ve gerçek olmalıdır. Bu bakımdan gezi yazıları tarih, coğrafya, edebiyat, toplum bilimi vb. bakımından yararlı kaynaklardır.

En eski ve uzun bir geçmişi olan yazı türünün önemli ve tanınmış iki ismi Venedikli Gezgin Marco Polo ile Arap gezgin İbni Batuta' dır.

Bizim edebiyatımızda ilk gezi kitabı ünlü denizcilerimizden Seydi Ali Reis' in Miratül-Memalik (Ülkelerin Aynası) adlı eseridir.

Edebiyatımızın gezi türünde en önemli eseri ünlü gezginimiz Evliyâ Çelebi 'nin Seyahatnâme ( Tarih-i seyyah) adını taşıyan on ciltlik eseridir. Bu eser dünyada, bu türde yazılmış bütün eserlerle boy ölçüşebilecek mükemmelliğe sahiptir.

Gezi yazılarının yazılışlarına göre çeşitleri bu türün mektup, anı ve röportajla benzerliklerini de ortaya koyar. Gezi yazıları ister mektup, ister anı şeklinde yazılsın isterse gezilen yerlerdeki insanlarla röportaj yapılsın mutlaka, bütün gezi yazılarında edebi bir özellik, ilginç bir yaklaşım, farklı bir gözlem gücü bulunmalıdır. Gezi yazılarında her zaman, her yerlerde görülen şeylerden değil de farklı, özgün şeylerden bahsetmeli, karşılaştırmalardan faydalanmalı, örnekler vermelidir.

Gezi yazıları belli bir plan dâhilinde yazılır. Genellikle yazıya gezinin başlandığı günden başlanır ve dönüş gününe kadarki zamanı içine alan olaylar anlatılır. Ancak tersi bir sıralama yapmakta mümkündür veya gezide görülen en önemli özellikler belirlenip önemsizden önemliye doğru bir sıralamaya gidilir.

Gezi yazısında görülenler genellikle birinci kişinin ağzından yani gezenin ağzından anlatılır. Gezi yazılarının dili sade ve yalın olmalıdır.

Anı (Hâtırat)

Herkes tarafından bilinen, tanınan kişilerin yaşamlarında merak edilen tarafların ilerleyen zamanlarda kendisi ya da yakınları tarafından anlatıldığı yazılara anı denir. Anının en önemli koşulu, anıya konu olan olay ya da olayların önem derecesidir. Anı yazısına konu olacak olay, anımsanmaya değer olmalıdır. Ayrıca bu olay ilgi çekici olmalıdır.

Anılarda olay kadar olayın anlatış biçimi de önemlidir. Dil sanatlı olmalı, yazar sanat kaygısını da ön planda tutmalıdır.

Anılar tarihi değer taşımalarına rağmen, taraflı olduklarından dolayı tarih belgesi sayılmazlar. Ancak, gizli kalmış bazı olayları açığa çıkarmaları bakımından da ilgi çekici yazılardır. Anılar edebiyatımızda genellikle devlet adamları, siyasetçiler ve askerler tarafından kaleme alınırlar. Sanatçılara ait anılar, sanat değeri taşımaları nedeniyle ayrıca ilgi çekicidirler. Bizde Tanzimat'tan sonra gelişme göstermiştir.

Biyografi-Otobiyografi

En kısa tanımıyla biyografi, bir kimsenin hayatını anlatan yazı türüdür.

Biyografi yazılmadan önce çok geniş bir araştırma yapılması gereklidir. Yazı yazılacak kişinin yaşamı ile ilgili her türlü bilgi, belge, haber, yazı ve fotoğraflar araştırılmalı ve tüm ayrıntılara ulaşılmalıdır. Hayâtı konu edinilen kişinin tanıdıkları ve kendisiyle kısa da olsa bir ilişkisi olan insanlarla görüşülmeli ve tam bir tarafsızlıkla bir araya getirilmelidir. Biyografi yazılırken şunlara dikkat edilmelidir :

Tarafsız olunmalıdır

Gerçekçi olunmalıdır

Ulaşılan her türlü belge, bilgi ve kanıtlar ortaya konulmalı ve yorumlar buna uygun yapılmalıdır. Kronolojik sıra takip edilmeli ancak ilgi çekici olmasına dikkat edilmelidir. Gereksiz ayrıntılar ayıklanmalı, bilgi verme amacı ön planda tutulmamalıdır. Yazıya konu olan kişinin farklı yönleri ve değeri doğru olarak verilmelidir. Abartılardan kaçınmalı, dedikodu ve asılsız bilgiler esere konulmamalıdır.

İki şekilde ele alınıp yazılırlar:

1. Ansiklopedik Tarz: Kronolojik sıra takibi ile sadece bilgi vermeye yönelik yazılardır. Sanat yönleri çok kuvvetli değildir.

2. Sanatsal Tarz: Yazının sanatsal değerini ön plana çıkaran roman ya da öyküsel bir üslupla yazılan biyografilerdir. Daha yaygın olanı bu tarzdır.

Otobiyografiler ise bir kimsenin kendi yaşamını kendi kaleminden anlattığı eserlerdir. Değişik amaçlar için yazılabilirler.

Dilekçe

Bir bireyin herhangi bir konu hakkında dileğini, isteğini ya da şikâyetini resmi ya da özel kurumlara, özel ya da tüzel kişilere iletmek amacıyla yazdığı resmi bir mektuptur. Tanımını bu şekilde yaptığımız dilekçenin çok önemli kuralları vardır. Şimdi bunlara kısaca ele alalım.

1. Anayasal bir haktır: Doğru yazılmış ve doğru kuruma verilmiş her dilekçe kabul edilmek zorundadır. Hiçbir kişi ya da kurum yazılmış bir dilekçeyi reddetme hakkına sahip değildir.

2. Yasal bir süresi vardır: Kabul edilen her dilekçe, kabul edilen kurum tarafından olumlu ya da olumsuz on beş gün içinde yanıtlanmak zorundadır.

3. İmza Şarttır: Dilekçenin olmazsa olmazlarından biri imzadır. İmza atılımmış dilekçenin geçerliliği yoktur.

Esas itibariyle dilekçe üç bölümden oluşmaktadır: Tespit, İstek, Arz.

Tespit: Dilekçeye sebep olan durum tam olarak belirtilmelidir. Ancak mümkün olduğu kadar kısa tutulmalı, mektup gibi uzun ve ayrıntılı olmamalıdır.

İstek: Dilekçenin en önemli bölümlerinden biridir. Açıkça belirtilmemiş bir istek yoruma açık demektir. Dolayısıyla dilekçeden beklenen sonuç alınamaz. Bu da dilekçenin amacına ulaşmaması anlamına gelir.

Arz: Dilekçenin kalıplaşmış son ifade bölümüdür. Her dilekçe aynı kalıp ifade ile biter. " Gereğini arz ederim." Bu ifadede yer alan "gereğini" sözcüğü yapılması gereken iş için gerekli olan her şeyi ifade eder. Arz ederken makam sırası gözetilmek zorundadır.

Resmi kurumlar arası yazışmalarda üst makamlar alt makamlara rica ederler. Bu yazışmalarda rica kibarlık ifadesi değildir. Rica yarı emir niteliği, taşır. Alt makam Üst makama arz eder, makamlar eşit ise arz/rica birlikte kullanılır. Birey olarak yazılan her yazı "gereğini arz ederim" kalıp ifadesi ile bitirilmek zorundadır.

Dilekçe tarih ile başlar: Yasal süreden dolayı tarihin ilk önce fark edilmesi amacıyla tarih üst sağ köşeye atılır.

Makamın tamamı büyük harfle yazılır ve noktalama işareti kullanılmaz: makam dilekçe metnine dâhil olmadığından noktalama işareti kullanılamaz.

Dilekçede siyah ve mavi mürekkep dışında renk kullanılmaz: Özellikle kırmızı hiç kullanılmaz. Devlet işleyişinde kırmızı renk olumsuzluk anlamı taşır. O yüzden kesinlikle kullanılmamalıdır.

İmza ismin Üzerine atılır. Eğer dilekçeye eklenecek başka bir belge varsa :"Ek:" yazılarak tek tek sıralanır. Ekler isim ile adres arasına yazılır. Yani adres daha aşağıya yazılır.

Adres yazılırken imzanın altına taşırılmaz. Kâğıdın o bölümü mutlaka boş kalmalıdır.

Özgeçmiş / CV

Herhangi bir kuruma sunulmak üzere kişinin kendi hayat Öyküsünü çok kısa olarak kaleme aldığı yazılara özgeçmiş denir. Bu yazıların en büyük özelliği; amacının tanıtım oluşudur. Genellikle iş başvurularında istenen özgeçmiş, cv ile birlikte sunulur. Çoğunlukla özgeçmiş, cv ile karıştırılır. Ancak cv ler iş deneyim listeleridir. Alanında yaptığı çalışma ve hizmetleri karşı tarafa tanıtmak için hazırlanan cv 'ler, teslim edilen kişilerde bir yargı oluştururlar. Bu anlamda özgeçmiş ve cv' ler modern yaşamın vazgeçilmez belgelerindendirler.

Mektup

Birbirinden uzakta bulunan kişi ya da kurumların arasında haberleşmeyi sağlayan yazı türünün adıdır. Türlerine bağlı olarak içerik ve üslupları değişir. Temelde iki çeşit mektup türü vardır: Özel mektuplar,Resmî mektuplar.

Özel mektuplar

Bu tür mektuplar sadece yazan ve kendisine yazılanı ilgilendiren özel mektuplardır. Üslup olarak daha samimi ve içten yazılardır. Kendi içinde:Edebi mektuplar , Asker mektupları, Öğrenci mektupları, Genel mektuplar şeklinde ayrılabilir. Günümüzde teknolojik gelişmelerle birlikte bu tür mektuplar yok olmaya başlamıştır. Artık cep telefonları ve internet yolu ile çok hızlı ve güvenli haberleşmek mümkün olduğundan daha az mektup yazılmaktadır.

Mektupların posta yolu ile ulaştırılmaları uzun zaman aldığından mektup yoluyla istenen bilgilerin de güncelliği kalmamaktadır. Ancak mektup nostaljik ve duygusal yönüyle sahip olduğu özel durumunu korumakta ve mektuba her zaman olduğu gibi günümüzde de Özel bir tür olarak bakılmaktadır.

Resmi Mektuplar Bu tarz mektuplar daha çok iş ve işleyiş amaçlı farklı mektuplardır. Günümüzde bu tarz mektuplar daha çok ekonomik alanlarda varlığını sürdürmektedir. Bunu da kendi içinde: Resmi mektuplar, İş mektupları, Teminat mektubu, Referans mektubu ,Açık mektup olarak ayırmak mümkündür. Bugün resmî kurumların kendi içindeki yazışmaları ve vatandaşların isteklerine verilen yanıtlar resmi mektuplara girer. Bunların mektup türüne girmeleri daha çok kişiye özel oluşlarından kaynaklanmaktadır.

İş mektupları da şirketlerin ya da çalışanların birbirleriyle yaptıkları yazışmalardır ve tamamen ticari amaçlıdır. Bunlardan başka bir teminat mektubu vardır ki sadece bankalar tarafından verilebilir. Para yerine geçen bu mektuplar şirketlerin talebi karşısında bankanın alanına giren ve belli şartlara bağ1ı olarak verilen bir çeşit yazıdır.

Referans mektupları ise yine ticari amaçlı iş değişikliklerinde kullanılmaktadır.

Açık mektuplar ise, herhangi bir konuyla ilgili olarak bir fikri kamuoyuna duyurmak ya da yetkililere genel amaçlı iletmek için gazete veya dergilerde yayınlanan mektuplardır.

SMS (kısa mesaj), e-mail ( elmek, elektronik mektup)

Bu yazılar teknoloji ile ortaya çıkan yeni türlerdir. Bunları tek tek ele alıp. İncelemek yerinde olacaktır. Ancak teknolojiye yakınlık açısından bu tür mektupları gençlerin daha çok kullandığını söylemek yanlış olmaz.

SMS (Short Message Service) Kısa Mesaj

Bu tür için kısa küçük akıl notu, hatırlatma bilgisi demek doğru olur. Cep telefonlarının 160 karakterlik kapasitelerinden dolayı bu yazılar oldukça kısadır. Uzun yazmak isteyenler bu yüzden sözcükleri kısaltmayı tercih etmekte bu da dilde bozulma ve kirlenmeye yol açmaktadır.

E-mail (elmek / elektronik mektup)

Hizmet veren servisin kapasitesine bağlı olarak 2 MB 'tan 3 CB 'ye kadar, kayıt hafızası olan bu sistemde insanlar kısa mesajdan daha fazla belge ya da, bilgiyi aktarma hakkına sahiptirler. Bir çeşit mektup sayılabilen bu türde her türlü dosya ya da belge eklemek karşı tarafa ulaştırma şansına da sahip olunmaktadır. Bu gün ticari olarak tanıtım ve reklam amaçlı da kullanılan bu sistem insanlara çok hızlı hizmet vermektedir